banner32

Şaban Tuncer ‘içtenlik’ sergisi Zeytinburnu’nda

Zeytinburnu Belediyesi çağdaş resim sanatının seçkin örneklerini Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde sanatseverlerle buluşturmaya devam ediyor.

Şaban Tuncer ‘içtenlik’ sergisi Zeytinburnu’nda
 Küratörlüğünü Mehmet Lütfi Şen’in yaptığı Şaban Tuncer ‘içtenlik’ sergisi, 19 Mart Çarşamba akşamı saat 19.00’da birçok sanatçının katılımıyla gerçekleşecek sergi açılışının ardından, 10 Nisan tarihine kadar sanatseverlerin beğenisine sunulacak.

Sergi açılışına katılanları bekleyen bir diğer sürpriz ise saat 19.30’da başlayacak İlhan Şeşen konseri.



Şaban Tuncer kimdir?

1953 yılı Niğde doğumlu sanatçı, ilk ve orta öğrenimini Niğde’de tamamladıktan sonra 1974 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümünü bitirdi. Malatya Hasan Varol Ortaokulu’nda göreve başladı. Sırasıyla Niğde Cumhuriyet Ortaokulu, Niğde Eğitim Enstitüsü, Niğde Eğitim Yüksekokulu ve Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Bölümü’nde görev yaptı.

1987 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş bölümü’nde lisans tamamladı. 1999 yılında da Niğde Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Ana Bilim Dalında yüksek lisansını tamamlayan sanatçı en son görev yaptığı Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Bölümü’nden 2003 yılında emekli oldu.

Evli ve iki çocuk babası olan Tuncer’in eserleri özel ve kamu koleksiyonlarında yer almaktadır. Sanatçı Türkiye ve yurtdışında açtığı birçok karma ve kişisel sergide resimlerini sanatseverlerle paylaşmıştır.




Küratör Mehmet Lütfi Şen’in sunuş metni:

Kendi İçimize Yolculuk: “içtenlik”


Sahih olan geleceğe kalır. Çağında ne kadar parlak ve gösterişli olursa olsun yapay olan her şeyin yeri tarihin çöplüğünde hazırdır. Popüler olmakla kaliteli olmak arasında, istisnalar dışında çoğu zaman ters orantı vardır. Gerçek bir sanat eserini bir avuç insan fark eder. Büyük bir medeniyetin en önemli sacayaklarından biri, bütün bir toplumu aydınlatma kapasitesine sahip bu bir avuç insandır. Gelecek ve gelenek böyle inşa olunur. Sanat eserinin doğumu tam da bu sebeple sanatçının adını bilen bilmeyen, sanat eserini gören görmeyen bütün bir toplumu ilgilendirir. Biz farkında olsak da olmasak da gerçek bir sanat eseri mutlaka geleceği belirler ve geleneğe eklemlenir. Mimar Sinan, adını bilmeyen torunlarının gözlerini de estetiğiyle besler. Yunus Emre’nin dile kazandırdığı büyük imkânları, onun şiirlerini okuyan okumayan herkes kullanmaktadır.

Sizlere iletmeye çalıştığımız “içtenlik” projesi, ressam Şaban Tuncer’in kendi bilinmezlerinden, muhataplarının bilinmezlerine doğru imgelemden inşa ettiği dosdoğru bir köprüdür benim için. Ezberlemediğini, kendine öğretilmeyeni tablolarına taşıyan ressamdan hepimizin öğreneceği o kadar çok şey var ki. Anlatamadıklarımızı yaşatan, yaşayamadıklarımızı zihin üstümüze bir deneyim olarak inşa eden bir yapı var karşımızda. Samimi, katıksız, hesapsız bir yolculuğun mütebessim yorgunluğu dinleniyor onun tuvallerinde. Soyutluğundan, figürlerinin muğlâklığından, eksik geometrisiyle içimizdeki eksikleri tamamlayan formlar duruyor karşımızda. Prof. Dr. Bedri Karayağmurlar’ın “Kurgu ve Gerçek” isimli kritik yazısı Tuncer’in sanat dünyasında çıkılacak yolculuğun önemli bir rehberi niteliğinde. Şaban Tuncer “içtenlik” sergi projesi, sanatçının bir ömür süren çalışmalarının özenle seçilmiş bir özetinden oluşuyor.

Sizleri bu içten yolculukla baş başa bırakırken, yoğun çalışma ortamında önemli zamanlarını projemize ayırarak birlikte çalıştığımız ressam dostum Şaban Tuncer’e, yetkin kritik yazısı için Bedri Karayağmurlar’a, etkinliğin imkânlarını sağlayan Zeytinburnu Belediye Başkanı Sayın Murat Aydın’a ve emeği geçen herkese gönülden teşekkür ediyorum.



Kurgu ve Gerçek

Bedri KARAYAĞMURLAR


Resim yapmanın gerekçesini kendi dışında bulanlardan değil Şaban Tuncer. O, dışarı baktığında kendi içini görmeye çalışır. Yaşadığı çevredeki canlılar, nesneler onun resimlerinde, anlam taşıyan, eğretimeler oluşturan imgeler olarak değer taşısalar da, burada öne çıkan bu imgelerin ortak anlamdaki değeri değildir önemsediği. Kendi deyişi ile mikro ve makro evrenler arasında sıkışmış “ben”in, bu bunaltıdan kurtulmak için giriştiği bir çabadır resim yapmak. Bu anlamıyla, varoluşunu gerçekleştirmeye çalışan kişidir sanatçı. Yaşanılanların bilinçaltı dehlizlerine saklanmış izlerini bulmak için durmadan çaba harcayan sanatçı, hoşnut olmadığı yerini sorgular bu nedenle. Hayat, tuvalin üstünde yaşananlarla özdeştir. Organik biçimlerin hemen yanında izlediğimiz geometrik biçimler neyi temsil ederlerse etsinler, öncelikle resim yapmanın, kompozisyon kurmanın araçları olarak kullanılırlar. Biçimlerin kullanılma gerekçesi, bizde bıraktığı etkiden daha içkindir.
Geometrik biçimlerin soyut yapısı, bilinmez bir dünyanın kodları gibi yerleşir bu resimlere. Bu belki bilimin deneyeceği dünyanın algılanması ile ilgili çabaları görselleştirir. Merdivene benzeyen, dönen, zaman zaman çerçeve gibi belirli alanları saran ve diğer alanlardan yalıtan kareler, dikdörtgenler, sanatçının resimlerinde gezinen canlılara uzamlar yaratma isteğini imler. Dış dünya imgeleri olarak izlediğimiz soyutlanmış figürler, tuvalin alt kenarına kümelenerek, çevreyle yaşadıkları çatışmada sığınacak yerler ararlar. Bunun Şaban’da yaşanan horror vacuité ile ilgisi olduğunu düşündürür. Yitirilen gerçeklikte kendisini, “Bizler gerçekliğin içerisinde hapsolmuş durumdayız. Zihinsel bir kurguyla yeni ufuklar, yeni biçimler, tatlar, yaşam ve kültür izlerini aramak için iç dünyamızda yola çıkmış kâşifler gibiyiz.” sözleriyle ifade eden sanatçının, Woringer’in yaklaşımı ile ondaki geometrik biçimleri, doğadan duyulan korku karşısında yasallıklar arama girişiminin görüntüleri olarak değerlendirmek mümkün olabilir mi? Bu yaklaşım Şaban Tuncer’i felsefe ile barışık, kendisine, hayata ve evrene dair düşüncelere dalmış bir mistik gibi algılatır bize. Soyut resimde her zaman izleyeceğimiz bir bakıştır aslında bu; giderek Mondrian gibi soyut ve yasal, sağlam bir evrene yönelme belirtileri göreceğimizi düşündürse de, çatlamış nar, arka yüzeydeki puslu yarı saydam çerçevenin içindeki kadın, bize yakın planda duran kuşun varlığı sanatçının gerçek dünyayla bağının da güçlü olduğunu düşündürür. Birçok figür soyutlamasında insanların cinsiyeti ile ilgili ipucu vermekten kaçınan Şaban, bazı resimlerinde bunu çekinik bir tavırla açıklamaya çalışır. Çatlamış nardaki vurgu, dönemin şematik görüntü tutkusuna katılma isteği gibi değerlendirilse de, anlam olarak görünenden daha çok, örtük kösnül bir vurgu yapar. Resimlerinde ritim duygusunu ısrarla ulaştırmaya çalışan Şaban,
müzikle kurduğu bağa gönderme yapar gibi gözükmekle birlikte, doğaçlama biçimlendirme sürecinde, kompozisyonlarının temel taşı olarak ritmi kullanır. Geometrik biçimlerin oluşturduğu alanların içinde hızla gezinen fırça, yapılan işteki inandırıcılığı sağlamak için birden, kalabalık figür soyutlamalarına yönelerek resminin dış dünya ile bağını kurar. Bu aynı zamanda resimlerini izleyecek insanlarla bağ kurma girişimidir bize göre. Kadınlar, çiçekler, narlar kargalar, uzakta gözüken gecekondular, yitirilen
cennetin göstergeleri olarak sunulur izleyiciye. Renkli paleti ile bir çocuk gibi oynamayı sürdüren sanatçının, kendisinde çıktığı serüveni ısrarla sürdürmesindeki sır da güven ve tedirginlik arasında yaşadığı dünyada tutunacak başka şeyler bulmakta zorlanmasıdır belki de. Merkeze yerleştirilen, mekân olarak, alt kenar çizgisine basan figürlerin bulutlara doğru yükselmesindeki kararsızlık, resminin temel serüvenini oluşturuyor belki de. Her şeyin sabun köpüğü gibi hafiflediği, uçup gittiği dünyada, bütün tedirginliğine karşın sanatın sağlam değerlerine yaslanan bir seyyahla karşı karşıya gelmeye devam edeceğiz onun resimlerinde.

Bakırköy, Şubat 2014

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner33

banner14

banner34