banner32

Aydınlar Ocağı Başkanlık Sistemini Konuştu

Aydınlar Ocağı'nın Mart ayı toplantı konusu "Başkanlık Sistemi" idi. Prof.Dr.Ümit Özdağ başkanlık sisteminin artı ve eksilerini konuştu. Aydınlar ocağı genel sekreteri mimar Süleyman Uluocak 'ın sunumunu yaptığı programın açılış konuşmasını genel başkan Prof.Dr.Mustafa Erkal Yaptı.

Aydınlar Ocağı Başkanlık Sistemini Konuştu
Aydınlar Ocağı Genel başkanı Prof.Dr.Mustafa Erkal Cumhurbaşkanı tek adam olma derdinde

Panelinin sunuculuğunu Aydınlar Ocağı Genel Sekreteri Mimar Süleyman Uluocak yaptı. Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Erkal: Uzun bir açılış konuşması yaptı.

Aydınlar Ocağı Genel başkanı Prof.Dr.Mustafa Erkal 12 Yıllık Ak Parti iktidarında üretim odaklı ciddi fabrikaların açılmadığını iddia etti. Erkal, Bir ülkede ülkenin çıkarları, kuruluş amacı ve felsefesi ülkeyi yönetenlere karşı korunuyorsa; o ülkede hayati sorunlar var demektir dedi. 

Zeytinburnu Times Haber Merkezi 

Böyle bir ülkenin ve devletin varoluş gerekçesinin de tehdit altında olduğu kabul edilebilir. Bu tehditleri savuşturmak, caydırıcı olabilmek, gerekli tedbirleri alabilmek, karşı atakları yapabilmek ve güvenlik güçlerini gerektiğinde kullanabilmek siyasi iktidarların işidir.

Eğer iktidarlar bunun tersini yapıyor ve anayasayı sürekli çiğniyorlarsa; bunun bir sorumluluğu da vardır. Anayasayı çiğnemenin gerekçesi “Biz zaten bu anayasayı beğenmiyoruz” gibi saçmalamalar olamaz. Milli kimliğin ve Türk Milleti gerçeğinin dışlanarak dünün aşırı solcularıyla birleşen “Türkiye halkları” iddialarının kabulü, Türkiye’de Türk’ü halklardan biri gibi görmektir. “Türkiye bir halkın değil” safsataları ve ihanet örnekleri son yıllarda dikkatle izleniyor. Zaten yeni anayasa da ihtiyaçlara uygun olarak gerekli değişiklikleri yapmak için ileri sürülmüyor.

Yeni dedikleri ulus-devletin (milli devlet) ortadan kaldırılması, devletin tahrip edilmesi ve Müslüman azınlık yaratma sevdasıdır. Devlete ortak aranıyor. Milli Mücadele ve Cumhuriyet Anadolu’da iki üç devletçik kurulsun diye yapılmadı ve kurulmadı. Bazı yayın organlarında son yıllarda etnik ırkçılığı Türk Milletine aidiyete tercih edenlerin çoğaldığını görüyoruz.

Yeni Türkiye’ye uymak üzere logosundaki ay yıldızı bile değiştiren sağ eğilimli bir gazetede yazar derdini açıklamış ve içini dökmüş. Yazara göre, Çerkezler azınlık sayılmadığı için kardeşlik olamazmış. Bu ülkede çoğunluk haklarından her alanda faydalananlar içinde o yazar gibi azınlığa acaba kim talip olurdu? Balkanlarda Büyük Sırbistan, Arnavutluk ve Bulgaristan idealleri öne çıkarken, Türkiye’de demokratikleşme ve çözüm süreci adı altında ufalma, toprak bütünlüğünün tehlikeye girmesi ve ülkenin Türk Devleti olmaktan çıkarılması tartışılıyor. Böyle bir ülkede istikrarı hiç sağlayamazsınız. Biz Türkler tarih boyu kurduğumuz devletlerde Türk olmayanları, kendilerini Türk hissetmeyenleri de koruduk, kolladık, yaşadık ve yaşattık.

Eritme ihtiyacı duymadık. Hele Müslümanları… Bunu etnik yobazlar anlayamaz. 7 Haziran 2015 genel seçimleri iki tercihlidir: Ya Türkiye Cumhuriyeti ve milli devlet, Türkiye’yi Türkiye yapan milli ve manevi değerlere sahip çıkılacaktır; ya da Türk Devleti ve Cumhuriyet tasfiye edilecektir. Karar uyuşturulma ve uyutulmakla uğraşılan seçmenin uyanmasındadır. Aziz Nesin’i haklı çıkarmayalım. 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı ve Gazi Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ümit Özdağ, “Başkanlık Sistemi” konulu bir sunum yaptı. Özdağ, toplumun yüzde 58'inin Abdullah Öcalan'la hükümetin görüşmesini kabullenemediğini belirterek, Öcalan'ın 2015'de serbest kalacağını ve ülkenin ikinci başkanı olacağını öne sürdü. Türk Milleti sonunda Dolmabahçe Sarayı’ndan Abdullah Öcalan’ın PKK’ya silahlı mücadeleyi sona erdirin mesajının verilmesine de şahit oldu. Devletlerin yaşamında bir çok şey semboller ile ifade edilir. Örneğin Polonya eski adı ile Lehistan, Alman ve Rus imparatorlukları arasında paylaşılmıştır.

Ancak Osmanlı, Lehistan’ın parçalanması ve ilhakını kabul etmemiştir. Bundan dolayı Osmanlı sultanları Avrupalı Büyükelçileri kabullerinde hep “Lehistan Büyükelçisini” sormuşlar, görevliler de hep “yolda” olduğunu söylemişlerdir. Ancak devlet algısı zayıf olan bir iktidar ne yazık ki bir terör örgütünün liderine, Dolmabahçe Sarayı’ndan terör örgütüne çağrı yaptırmıştır. Arkaya bir, öne iki Türk bayrağı koyarak yaşananların olumsuzluğunu örteceklerine inanmışlardır.

Önce neden şimdi böyle bir açıklamanın yaptırıldığını tespit edelim. AKP iktidarı yorgun ve kendi içinde parçalanmış bir iktidardır. Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında çok sert ve derinden bir kavga devam etmektedir. Erdoğan, AKP’yi %50 bandına taşımaya çalışırken, Davutoğlu, AKP’yi %45 bandında tutmayı hedeflemektedir. Çünkü Erdoğan, başkanlık sistemini kurmayı hedeflerken, Davutoğlu kendisini işsiz hale getirecek başkanlık sistemine karşıdır. İki siyasi kendi kadrolarını oluşturmaktadır. Aralarındaki sorunu çözemedikleri zaman bugün olduğu gibi MİT gibi önemli bir kurum vekaleten yönetilebilmektedir. Çünkü Erdoğan, MİT’in başına Washington Büyükelçisini atamak istemektedir. Davutoğlu mevcut büyükelçi ile devam etmektedir.

Ekonomi tam anlamı ile bir kriz içindedir. İşsizlik ve döviz patlamıştır. 10 seneden bu yana itici sektör olan inşaat sektörü durmuştur. Çünkü faizler yüksek olduğu için kimse kredi alıp gayrimenkule yatırmamaktadır. Bundan dolayı Erdoğan, Merkez Bankası Başkanı’na saldırmaktadır. Öte yandan 10 seneden bu yana ekonominin patronu olan Babacan, artık inşaat sektörü ile yola devam etmenin mümkün olmadığını bildiği için Merkez Bankası Başkanı’nın arkasında durmaktadır. Davutoğlu ise Babacan’ın arkasında Erdoğan’a karşı tavır almış durumdadır. Haziran 2015’e kadar ekonomide bir iyileşme görülmesi şu anda mümkün görünmemektedir.

Erdoğan’ın istediği “başkanlık sistemi” eksenli bir propagandanın AKP seçmeninde de başkanlık karşıtlığının yüksek olması ve Davutoğlu’nun bu fikri, sahada güçlü bir şekilde savunmayacağının anlaşılmasından dolayı seçim propagandasının sıklet merkezini, başkanlık sistemi tartışmalarının oluşturması mümkün görünmemektedir. Halen seçimler için bu riskli adım algı yönetimi teknikleri ile AKP seçim propagandasının ekseni haline dönüştürülmüş görünmektedir.

Seçmene 2015 seçimlerinde ekonomik anlamda ne yeni mega projeler ne siyasal özgürlükler vaat edebilecek durumda olan AKP, seçimlerde 2015 sonrasında “barış” vaadini siyasal propagandasının eksenine oturtacak görünmektedir. Diğer bir ifade ile iktidarın seçmene sunabileceği, ancak seçimlerden sonra terörün bittiği barışın geldiği bir gelecek olmaktadır. Dolmabahçe açıklamasının arkasındaki neden budur. Halk artık sonuçsuz müzakerelerden bıkmıştır.

PKK’nın Güneydoğu Anadolu’ya nasıl hakim olduğunu görmektedir. Türkiye’nin bölünebileceği endişesi artmaktadır. İktidar, ustaca bir siyasal manevra ile Dolmabahçe açıklaması ile seçmene “Bizimle devam ederseniz barış gelecek” mesajını vermiştir. Ancak bu mesajın AKP açısından iki büyük riski vardır. Birinci risk, muhalefetin 10 madde halinde şifrelenen açıklamayı seçmene iyi anlatabilmesi durumunda Türkiye’nin üniter ve milli devlet yapısının tehlikeye gireceği ortaya çıkacaktır.

Bu seçimlerde AKP’ye ağır bir darbe vuracaktır. İkinci risk ise seçimlerden önce PKK’nın silahlı mücadeleyi bırakmak yerine bir ayaklanma denemesinde bulunması, çatışmalar çıkarmasıdır. Bu durumda AKP seçmen nezdinde daha büyük bir sıkıntıya girecektir dedi.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner33

banner14

banner34