İmamoğlu’ndan ‘Çizme’ Yanıtı

Yaşam

“Afetlere Neden Olan Uygulamaların Sahipleri Çizmeyle Şov Yapıyor. Ben izmeyi, Bir Daha Afet Olmasın Diye Yatırım Yaparken Giyiyorum. “İstesem Ben De Birilerinin Dümen Suyuna Girip ‘Steril Başkanlık’ Yapardım. Ben, Milletin Dümen Suyunda Yara Bere İçinde Kalmayı Tercih Ediyorum”

İMAMOĞLU’NDAN ‘ÇİZME’ YANITI

“AFETLERE NEDEN OLAN UYGULAMALARIN SAHİPLERİ ÇİZMEYLE ŞOV YAPIYOR. BEN ÇİZMEYİ, BİR DAHA AFET OLMASIN DİYE YATIRIM YAPARKEN GİYİYORUM”

“İSTESEM BEN DE BİRİLERİNİN DÜMEN SUYUNA GİRİP ‘STERİL BAŞKANLIK’ YAPARDIM. BEN, MİLLETİN DÜMEN SUYUNDA YARA BERE İÇİNDE KALMAYI TERCİH EDİYORUM”

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul’da etkili olan yağmur sonrasında yaşanan süreçle ilgili kamuoyuna açıklamalarda bulundu. “Yaratılan algıları değil, yalın gerçeği açıkça konuşalım” diyen İmamoğlu, “Ne yazık ki, son yıllarda Türkiye'de pek çok alanda, işlerin normalinden saptığını yaşamaktayız. Mevcut iktidarın uygulamaları nedeniyle, dejenere bir olgu ortaya çıktı. Nedir bu olgu? Tüm alanlarda ‘tek adamlık’ anlayışı” ifadelerini kullandı. Tek adamlığın yüceltilmesinin ve her alana yayılmaya çalışılmasının çok tehlikeli bir durum olduğunu vurgulayan İmamoğlu, “Biz, koskoca ülkeyi tek adam aklının kısıtlarıyla değil, ortak akıl ve kurumsal kabiliyetiyle yönetmeyi tercih ediyoruz. O yüzden, benim üzerimden binlerce yol arkadaşımın emeklerini yok saymaya, o arkadaşlarımın bütün çabalarını görmezden gelmeye, hiç kimsenin hakkı yok. Objektifin önüne geçip, çizme görüntüsü vermeyle kimse bu emeğin üstünü kapatamaz” diye konuştu. Bu süreçte, “Çizmeni giy, alanda fotoğraf ver” diye dostane öneriler aldığını aktaran İmamoğlu, “Ben, çizmemi afet sonrası değil, gösteriş olsun diye değil; afet olduğunda vatandaşlarımız zarar görmesin diye, öncesinde altyapı çalışması yaparken giyiyorum. Ben çizmeyi, sorun olduktan sonra medyaya fotoğraf vermek için değil, sorun olmasın diye, 25 yıldır çözülmemiş altyapı sorunlarını çözmek için sahada giyiyorum. Birilerinin gölgesine kendimi atıp, bazı insanların, belli grupların, o bir avuç insanın özel menfaatleri için kullananların, özellikle İstanbul'u özel menfaat için kullanılanların dümen suyuna girsem; inanın belki de bu şehirde steril, kimsenin dokunmadığı bir başkanlık yapmak mümkün olabilir. Ama ben, birilerinin icazetiyle, ‘kazan kazan’ anlayışıyla, steril bir yaşam sürmektense; milletimin dümen suyuna girip, yara bere içinde kalmayı tercih ettim” şeklinde konuştu.

SARAÇHANE / İSTANBUL

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, kentte bayramın birinci günü gecesinde etkili olan yağmur ve sonrasında yaşanan siyasi süreçle ilgili kamuoyunu bilgilendirdi. İmamoğlu’nun yaşanan selden etkilenen bölgeler, İBB’nin çalışmaları ve yapılan eleştirilere yönelik değerlendirmeleri şöyle oldu:

“YARATILAN ALGILARI DEĞİL, YALIN GERÇEĞİ KONUŞALIM”

- Bugün sizlerle beraber olma nedenim, bayram günü İstanbul'da, özellikle iki ilçemizde etkili düzeyde, Esenyurt ilçemizin bir mahallesinde, -hatta bir sokağında diyebiliriz-, oldukça etkili olan bir yağışın ardından yaşananlar. Birkaç gün gözlem yaptım. Yorumları dinledim. Yazılanları okudum. Belki birkaç kez okudum ve bugün de karşınızdayım. Herhangi bir odak kaymasına girmeden, önce işin adını hep birlikte koymamızda fayda var. Önce yaratılan algıları değil, yalın gerçeği burada açıkça konuşalım. O gün, İstanbul genelinde afet benzeri bir durum yaşanmadı. Birkaç ilçede yaşanan su baskınları oldu. Sadece Esenyurt'un Pınar Mahallesi'nde, sınırlı bir hatta, hatta bir sokakta, evet sorun yaşandı. Kaldı ki, aynı yerde geçmiş yıllarda defalarca sorun yaşanmıştır. Son olarak da 2020 yılında yaşanan sorun sonrası, bu bölgeye kalıcı çözüm oluşturmak adına da yatırım kararı aldık. Süreci devam ediyor. Tam 800 milyon lirayı aşan bir yatırımdan bahsediyoruz. Yağış gece yarısından sonra şiddet arttırmıştı. Gelişmeleri, ekiplerimizden bilgi alarak, an be an takip ettim. Ve saat gece 03.30 itibariyle konferans sistemli görüşmeleri yaparak, gelişmeleri ekiplerimizle birlikte yönettik.

“TEK ADAMLIĞIN YÜCELTİLMESİ TEHLİKELİ BİR DURUM”

- Bir şeyin altını çizelim ve hep birlikte bu tespiti de konuşalım. Ne yazık ki, son yıllarda Türkiye'de pek çok alanda, işlerin normalinden saptığını yaşamaktayız. Mevcut iktidarın uygulamaları nedeniyle, dejenere bir olgu ortaya çıktı. Nedir bu olgu? Tüm alanlarda ‘tek adamlık’ anlayışı. Ve bu tek adamlık anlayışı, yaygın bir hale getirilmek isteniyor. Ülkenin önemli makamlarında, siyasetçisinden bürokratına, icra görevi yapanlar, kendi inisiyatifleri ve kendi akıllarıyla değil, hep o tek adam dediği ne ise onun için harekete geçiriliyorlar. Her konuda tek adam mutlaka vurgulanmalı, adı mutlaka geçirilmeli ve her şeyi yapan, sadece o tek adam olmalı. Tüm icazet oradan gelmeli. ‘Tek adam olmazsa hiçbir şey yürümez, yürüyemez’ algısı yaratılmalı. Bu, milim milim işlenen bir algı süreci. Bu, açıkçası dejenere bir yönetim şekli ve iş yapma halidir. Tek adamlığın bu denli yüceltilmesi ve her alana yayılmaya çalışılması, çok tehlikeli bir durumdur. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözünün emanet edildiği neredeyse 100 yılı aşkın bir süreçte, bizim milletimize bu, asla yakışmaz, yakıştırılamaz. Çok tehlikelidir. Ve yaşıyoruz da aslında.

“BAŞKAN OLARAK KALDIĞIM SÜRECE İBB’DE TEK ADAMLIK OLMAYACAK”

- Her sorunda, sahada o işin başındaki kişi olmazsa, yapılan hiçbir şeyin anlamı yok. Öyle bir durum söz konusu. Sorunun çözümü için çalışan binlerce insanın emeğinin hiçbir değeri yok sanki. Böyle bir süreç. İBB, 3 yıldır tek adam kafasıyla yönetilen bir kurum değildir. Bu gerçeği, öncelikle bu ülkeyi tek adam kafasıyla yönetmeyi alışkanlık hale getirenler, anlasın. Ben, Başkan olarak kaldığım sürece de İBB’de tek adamlık asla olmayacak. İBB; kurulları, kurumları, mekanizmaları ve kadroları olan, Türkiye'nin en büyük kamu kurumlarından bir tanesi. İBB’de hangi koşulda, hangi birimlerin neyi, nasıl, ne zaman yapacağı çok net bellidir. Ve özellikle attığımız kurumsallık adımlarıyla, bu çok daha değerli bir seviyeye ulaşmıştır. O gece sabaha kadar, İBB’nin 3 bin 200 çalışanı, Başkanvekilimizden Genel Sekreterimize, 3 Genel Sekreter Yardımcımızdan İSKİ Genel Müdürümüze ve diğer kurum ve kuruluşlarımızın yöneticilerine kadar herkes sahadaydı. Sabahın ışıklarına kadar tüm süreci, bu dev kadroyla birlikte yönettik. Şov yapmaya değil, sorun çözmeye odaklandık. Ve gerçekten de sorunu çözdük.

“İBB’NİN KAHRAMANLARI, BENİM FEDAKAR YOL ARKADAŞLARIMDIR”

- Yaratılmaya çalışılan suni gündeme bakarsak, 3 bin 200 çalışanımızın hiçbir emeği yok; sıfır, Sabaha kadar benimle birlikte tüm süreci yöneten yöneticilerimizin emekleri yok; tamamen sıfır. Öyle mi kabul edeceğiz? Öyle bir anlayışa hizmet mi edeceğiz? Bu nasıl akıldır, inanın anlamakta güçlük çekiyorum. Burada üstüne basa basa tekrar etmek isterim: İBB’de ‘kahraman’, bir kişi değildir. Hiçbir zaman olmayacak. İBB’de kahraman, koca bir ekiptir. Siyasi paydaşları vardır. Bürokratik paydaşları vardır. Yönetici paydaşları vardır. İBB’de daha da önemlisi kahraman, ortak akıldır. Kahraman; ortak emek ve güçlü bir dayanışmadır. İBB’nin kahramanları da benim tüm fedakar ve çalışkan yol arkadaşlarımdır. Elbette bu salona, hatta Büyükşehir Belediyesi’nin şu önümüzde gördüğünüz meydanına sığmayacak kadar, geniş ve büyük yol arkadaşlığıdır.

“ÇİZME GÖRÜNTÜSÜ VERMEYLE KİMSE BU EMEĞİN ÜSTÜNÜ KAPATAMAZ”

- Keşke Ekrem İmamoğlu'nun elinde sihirli bir değnek olsa; Süpermen gibi olay yerine gelince o problemi orada anında çözse. Ama bu tür şeyler, biliyoruz ki ancak filmlerde olur. Hatta Hollywood filmlerinde olur. Bir de bir de basına fotoğraf vermek için, çizme giyerek, tek adam anlayışına şov yapan bazı siyasilerin iş yapma biçiminde olur. Başka bir yerde göremezsiniz. Bizim anlayışımız, bu arkadaşlardan kökten farklı. Bize göre; gerçek sihirli değnek, bilim ve teknik destekli, ortak akıl kurumlarının ve kurallarının etkin bir biçimde çalıştırılmasıdır. Biz, koskoca ülkeyi tek adam aklının kısıtlarıyla değil, ortak akıl ve kurumsal kabiliyetiyle yönetmeyi tercih ediyoruz. O yüzden, benim üzerimden binlerce yol arkadaşımın emeklerini yok saymaya, o arkadaşlarımın bütün çabalarını görmezden gelmeye, hiç kimsenin hakkı yok. Objektifin önüne geçip, çizme görüntüsü vermeyle kimse bu emeğin üstünü kapatamaz.

“BEN ÇİZMEYİ, GÖSTERİŞ OLSUN DİYE DEĞİL, ALTYAPI ÇALIŞMASI YAPARKEN GİYİYORUM”

- Ben, huzurlarınızda o gece boyunca çalışan her bir mesai arkadaşımı, İstanbul halkı ve kendi adıma gerçekten tebrik ediyor ve hepsine yürekten teşekkür ediyorum. Küçük, büyük zarar gören tüm vatandaşlarımızın her zaman yanında olduğumuzu ve olacağımızı özellikle bir kez daha belirtmek isterim. Bu süreçte, ‘Çizmeni giy, alanda fotoğraf ver’ diye çok sayıda samimi telefon almadım değil. Tüm o iyi niyetli tavsiyelere, içtenlikle teşekkür ediyorum. Ben, çizmemi afet sonrası değil, gösteriş olsun diye değil; afet olduğunda vatandaşlarımız zarar görmesin diye, öncesinde altyapı çalışması yaparken giyiyorum. Ben çizmeyi, sorun olduktan sonra medyaya fotoğraf vermek için değil, sorun olmasın diye, 25 yıldır çözülmemiş altyapı sorunlarını çözmek için sahada giyiyorum. Asıl güzel fotoğrafın ve kalıcı hizmet fotoğrafının da o fotoğraf olduğuna yürekten inanıyorum. Bu ülkenin ve bu kadim şehrin daha fazla popülist kafayla yönetilemeyeceğini artık biz biliyoruz. Çok gerçekçi bakan, olaylara gerçek analizlerle yorum yapan, başta yeni kuşak olmak üzere, bu ülkenin çok akıllı çocukları, gençleri ve insanları var. Popülizm yapa yapa bu şehirde pek çok sorunu kangrenleştirmiş zihniyetin bizi eleştirecek açıkçası bu saatten sonra ne yetkisi var ne de ahlaki hakkı var. Ben, afete neden olacak siyaset uygulayıp, sonra da afet sahasında fotoğraf çektirsem, açıkçası hem kendimden utanırım hem milletimize karşı da benim gerçekten yüzüm kızarır.

“ESENYURT’TA DERE YATAĞINI BEN DARALTMADIM”

- Pınar Mahallesi'nde ortaya çıkan zarar, ben ailemle il dışında olduğum için yaşanmadı. İçinde ciddi ihmaller var. Çünkü, Esenyurt'ta dere yatağını ben olduğu yerden değiştirip, başka bir yere kaydırmadım. Çünkü, Esenyurt'ta dere yatağını ben daraltmadım. Bakın ben o bölgede yaşıyorum 33 senedir. Esenyurt'u vahşi yapılaşmaya ben açmadım. Altyapı olmadan, onlarca beton gökdeleni de oraya ben dikmedim. Geçmiş dönemin Esenyurt Belediyesi, o dönemin İBB yönetimi ve hükümeti, dünyanın en çirkin şehrini var eden o zihniyet yaptı bütün bunları. Tam da aynı zihniyet, sadece Esenyurt'ta değil, rant uğruna İstanbul'un birçok vadisine, birçok dere yatağına, ne yazık ki kötü yapılaşmaları soktu. Geçmişe bakın, bu dere yataklarında ve ortamlarda, İstanbulluların ne bedeller ödediğini tek tek çıkarabilir, can kayıplarını görebilirsiniz.

“RANTÇILARIN YARATTIĞI KAOSU AZALTMAK İÇİN BÜYÜK BİR ÖZVERİYLE ÇALIŞIYORUZ”

- Peki biz ne yaptık? Ne yapmaya devam ediyoruz? Bu rantçıların yarattığı kaosu azaltmak için, büyük bir özveriyle çalışıyoruz; hem de bütün engellemelere rağmen. Örneğin Pınar Mahallesi'nde bu süreçte, 5,5 kilometrelik dere yatağında yaptıkları yanlışlardan dolayı, 800 milyon liranın üzerinde yatırım yapıyoruz. İstanbul'da, 3 yılda gördüğümüz bu eksiklikler, 3 yıl bile demek yanlış, 2-2,5 yıl içerisinde, 10,2 milyar liralık sadece İSKİ, bu baskınlar engellensin diye yatırım yaptı ve yapmaya devam ediyoruz. Biz, bu yönetimiz. O gün yağan yağmur, 3 yıl önceki İstanbul'a yağsa, bugün aradan bir hafta geçtikten sonra bile, hala selde kaybolmuş insanlarımızı arar olurduk. Bunu unutmayın. O gün, aynen 25 yıldır olduğu gibi, bir kez daha denizle karanın birleştiğini görürdük. Hangi semt olduğunu benden daha iyi biliyorsunuz. Kurban kanlarının İstanbul Boğazı'nda, boğaza akan derelerle akıp Boğazın kıpkırmızı olduğunu görürdük 21. yüzyılda. Ama işte biz, bütün bu görüntüleri, yaşanmaması adına, tümden ortadan kaldırmış aklın, tekniğin ve bilimin yolunda yürüyen kocaman bir ekibiz, kocaman bir aileyiz.

“İSTANBUL’UN MAKUS SU BASKINI SORUNUNU BÜYÜK ORANDA ÇÖZMÜŞ BİR EKİBİZ”

- Siz medya temsilcilerinden rica ediyorum. Biraz arşiv taraması yapın ve sellerde kaç can vermiş, bu kent ne kadar insanını kaybetmiş bir görün. Ayamama Vadisi dediğimde hatırlarsınız, diğerlerini de sizler teker teker çıkarabilirsiniz. Elbette marifet iltifata tabidir. Sadece 3 yılda, devasa şehrimizin dört bir yanında altyapı sorununu bu anlamda çözmüş, yüzlerce noktada iş yapmışız. Ve yapmaya devam ediyoruz tüm engellemelere rağmen. Altını çizelim; İSKİ'ye, o güzide kurumumuza çektirilen zulmü, burada altını çizerek hatırlatmak istiyorum. Onca yapılmış işleri de inanın bu süreç içerisinde görmeniz çok zor değil. Kolaylıkla görebilir ve tespit edebilirsiniz. İstanbul'un makus su baskını sorununu, çok büyük oranda çözmüş, kalan az bir kısmını da bir süre sonra tamamlayacak gururu yaşayan bir ekibiz.

“DEJENERE EDİLMİŞ BU SÜREÇTE BU ÇALIŞMALAR KONUŞULMUYOR”

- Ama ne yazık ki, dejenere edilmiş bu süreç içerisinde de bu düzende, ne bu çalışmalar konuşuluyor, ne de sıkıntıların asıl sahiplerinin 20-25 yıllık aymazlıkları ele alınıyor. Ben, televizyon kanallarınızın birçoğunu, birkaçı hariç, izlemiyorum. Çünkü, ne yazık ki dejenere edilmiş bu düzende, insanımıza yakışan konuşmalar, o kanalların çoğunda yapılmıyor. Teşbihte hata olmaz: Ortada bir cinayet var. Zanlı elini kolunu sallayarak olay yerinde geziyor. Kurtarıcı gibi bir de poz veriyor. Herkes onun suçlu olduğunu biliyor. Ama her nedense, maktulü yaşama döndürmeye çalışan insan suçlanıyor ve linç ediliyor. Basının yaratmak istediği süreç ve düzen tam da bu. Bu nasıl vicdandır? Soruyorum sizlere. Bunu vatandaşlarımızın dikkatle analiz edeceğine ve analiz gücüne sahip olduğuna yürekten inanıyorum.

“ŞEHRİN KANGREN OLMUŞ SORUNLARINI ÇÖZMEYE ODAKLANDIK”

- Biz, işbaşı yaptığımız günden itibaren, bu şehrin kangren olmuş sorunlarını çözmeye odaklandık. Her bir sorunu ortak akılla tespit edip, bilimi kılavuz alarak ve israfa son vererek, belli bir kısım insanlara, bir avuç insana akıtılan paraları iş yapmaya ayırıp, işimize gücümüze ve sizlere hizmete odaklandık. Son üç yılda sadece İSKİ'de 10,2 milyar ve 10 metro hattı yatırımı. Yaklaşık 10 milyar civarında yol, köprü, kavşak… Ki bunların birçoğu aynı zamanda altyapı sorunlarını da çözüme kavuşturan yatırımlar. Bu zamana kadar, belediye tarihinde dokunulmamış kesimlere dokunan bir süreç… Öğrencilere, çiftçilere, annelere büyük desteklerde bulunduk, bulunmaya devam ediyoruz. Çok yakında yeni yurtlar ve 5000’e giden bir yatak kapasitesiyle ilk defa üniversite öğrencilerine yurt imkanı. Ve yeni kent lokantalarını tek tek bu kente, bu zor günlerde hizmet etsin diye açmaya devam edeceğiz.

“150 GÜNDE 150 PROJEYİ SİZİNLE TANIŞTIRACAĞIZ”

- Yürüttüğümüz onlarca projeyi önümüzdeki haftalarda peşi sıra sizlerin hizmetine sunacağız. Geçmişten bugüne, bundan sonra yapacaklarımız hariç. Bugünden duyuruyorum. ‘150 günde 150 projeyi’ sizinle tanıştıracağız. Yine her bir detayı kamu ihtiyacı gözetilerek projelendirilmiş pek çok yeni projenin temelini de atacağız. Akıl dışı, popülist politikalar uygulayanların neden olduğu, can yakıcı, ekonomik sorunlar karşısında ezilen vatandaşlarımızın, o zor günleri atlatmasına da dayanışmayla destek oluyoruz ve buna devam edeceğiz. Orada da popülist bir akıl söz konusu. Orada da akıldan, bilimden uzak bir yönetim sonucu, bugün ülkemiz daha derin yoksullukları yaşıyor. Neler mi yapıyoruz? İşte tam da geçen hafta vatandaşlarımızın kurban bağışlarıyla, 200 bine yakın aileye et ulaştıracağız. Askıda fatura sayesinde, bugüne kadar 360 binin üzerinde fatura ödedik. Bu yıl 75 bin öğrencimize, 4 bin 500 lira burs desteği sunacağız. Üstelik bizim bu desteklerimiz, karşılıksız. Yani çocuklarımıza sonra dönüp, ‘Faiziyle birlikte geri ödeyin’ de demeyeceğiz. Güle güle harcasınlar. Ve diyoruz ki; ‘Siz, zaten bu parayı hak eden, bizim pırıl pırıl gençlerimizsiniz.’ Keşke imkanımız olsa, daha çok verebilsek, daha çok vatandaşımızın yanında olabilsek.

“VİCDANIYLA ELEŞTİRİ YAPAN TÜM VATANDAŞLARA VE GAZETECİLERE SONSUZ SAYGIM VAR”

- Özetle biz, iş yapıyoruz. Bir yandan bizi eleştiren zihniyetin neden olduğu devasa sorunları tek tek çözüyoruz, diğer yandan vatandaşımızın derdine derman olmaya devam ediyoruz. Bu şehrin 16 milyon hemşehrimin tüm bu yaşananları çok iyi değerlendireceğini ve onların vicdanının bu anlamda doğruyu göstereceğini çok ama çok iyi biliyorum. Bu kadar iş üreten, İstanbul'a değer katmak için geceli gündüzlü çalışan bir belediye varken, neden her gün bize karşı karalama yapmak için suni gündem yaratılıyor? Bu sorunun elbette ki gaye karşılığı bir süreç olduğunu anlayacak çok zeki vatandaşlarımız var. Bunun arkasındaki asıl gayeyi, her vatandaşımız sorgulayacaktır. Bize başka amaç gütmeden vicdanıyla eleştiri yapan tüm vatandaşlarıma, her gazeteciye sonsuz saygım var. Onun altını çizeyim. Kötü niyetli bakışların, insanların veya medya mensubu görünümlü propagandistlerin niyetini de aklımızdan çıkarmıyoruz ve vatandaşlarımızın da aklından çıkarmamalarını öneriyorum.

“HESAPLARI TUTANA KADAR BENİMLE UĞRAŞMAYA DEVAM EDECEKLER”

- Benim temiz kalpli, milyonlarca dostum var. Onlar da üzülüyor ve diyorlar ki; ‘Evet, sana çok yükleniyorlar. Ama sen de aman onlara koz verme.’ Değerli hemşehrilerim, değerli dostlarım, konu inanın koz vermek meselesi değil. Onların bir hesapları olduğunu unutmayalım. O hesap tutana kadar, benimle uğraşmaya devam edecekler. Hangi tedbiri alırsanız alın; uyduracaklar, kaydıracaklar, alttan girecekler, üstten çıkacaklar, benimle uğraşmaya, bana tuzak kurmaya devam edecekler. Daha önce de defalarca söyledim. Benim derdim; İstanbul'un en başarılı, en hizmetkar ve en demokrat belediye başkanı olmak. Oy vermeyen ilçelere metro götürmemeyi marifet sayan, diğer parti seçimi kazandı diye o ilçelere hizmet götürmeyenleri marifet sananlar, hatta ziyaret bile etmeyenler, İstanbul'dan silindi ve gitti. Bir partiye üye olmadan, bir partinin referansı olmadan iş bulma dönemi, kapandı. Öyle bir silinme ki bu; bu tarz yol ve yöntemle süreci yönetmeye gayret edenler, bir daha da bu makamlara gelemeyecekler. Göreceksiniz ki, o partizan kafa, asla bizim karşımızda galip gelemeyecek. Partizanlığa da asla ve asla geçit vermeyeceğiz.

“BEN NASIL İSTANBUL’A KAFAYI TAKMIŞSAM, BENİMLE 3 YILDIR UĞRAŞANLAR DA BANA KAFAYI TAKMIŞ”

- Ben oy verene de vermeyene de hizmeti vazife kabul eden ve bunu kutsallaştırmış bir insanım. 16 milyon vatandaşımız benim muhatabım. Ben, her gün sabah işime çıkarken, yeni kalpler kazanmak için güne başlıyorum. Bulunduğum makamın kıymetini ve önemini bilerek yaşıyorum. Ben, nasıl İstanbul’un sorunlarına kafayı takmışsam, benimle üç yıldır uğraşan, özel uğraşan ve azimle çalışan kalabalık güçler de bana takmış durumda. Beni karalamak ve özellikle, tabiri caizse akla gelmeyecek yöntemlerle saldırmak için özellikle birilerine benzetiyorlar, bana kılıf biçiyorlar. Keşke her gün, her gece İmamoğlu eleştirileri yapılınca bu milletin cebine daha çok para girse. Öyle bir fırsat olsa da insanlarımızın, milletimizin açlığı, milletimizin yoksulluğu ortadan kalksa da her bir vatandaşımız insan gibi yaşasa. Halkımızın benimle bir sıkıntısı yok. Onun altını çizelim. Halkımızın geçim derdiyle, karnını doyuramamakla, gelecekle ilgili sıkıntıları var. Keşke aklı başında yorumcular, her gece bu dertlere çözüm arasa, yapıcı eleştiriler ve öneriler ortaya koysa ve bu şekilde vatandaşlarımıza ışık tutsa. Hatta yöneticilere de bir miktar uyarı getirseler. Bu duruma insanlarımızı düşüren yöneticiler. Ama her gece, her kanalda işleri güçleri İmamoğlu aşağı, İmamoğlu yukarı.

“MİLLETİMİN DÜMEN SUYUNA GİRİP, YARA BERE İÇİNDE KALMAYI TERCİH ETTİM”

- Kuşkusuz siyasete giren herkes, eleştiriye açık olacak, eleştirileri de olgunlukla karşılayacak. Bu işin doğasıdır. Ben, bunu normal karşılıyorum. Ama orantısız ve güdümlü saldırılar, milletimizin de dikkatini çekiyor ve ‘Bu işin arkasında acaba bir şey mi var’ sorusunu sorduruyor. Birilerinin gölgesine kendimi atıp, bazı insanların, belli grupların, o bir avuç insanın özel menfaatleri için kullananların, özellikle İstanbul'u özel menfaat için kullanılanların dümen suyuna girsem; inanın belki de bu şehirde steril, kimsenin dokunmadığı bir başkanlık yapmak mümkün olabilir. Ama ben, birilerinin icazetiyle, ‘kazan kazan’ anlayışıyla, steril bir yaşam sürmektense; milletimin dümen suyuna girip, yara bere içinde kalmayı tercih ettim. Hala aynı yerdeyim. Hiçbir zaman da bu yanlış süreci elde etmeye çalışanlarla mücadeleden vazgeçmeyeceğim. Biz, İstanbul'da hizmete ve dayanışmaya devam edeceğiz.

“3 YILDA İZİN YAPTIĞIM TOPLAM GÜN SAYISI 25”

- Son bir bilgiyi de paylaşmak isterim. İstanbul seçimlerini kazandığım günden bugüne, üç yıl geçti. Üç yılda izin kullandığım gün sayısı, tam 25 gün. Yani her yıla sadece bir hafta düşüyor. Her yıl bir hafta ailesine vakit ayırmış bir babayım. Ailelerin birlikte zaman geçirmeye, paylaşmaya ve mutlu olmaya da hakkı var. Hatta bu konuda, belki de en fazla çocuklarımız buna ihtiyaç duyar. Ben, İstanbul'a elbette hizmet etmeyi kutsallaştırmış bir Belediye Başkanıyım. Ve bu anlamda en üstün çalışkanlığı, eforu ortaya koymaya da kararlıyım. Ama aynı şekilde ben, çocuklarımı dinlemeyi ve onları anlamaya çalışmayı, onlarla kaliteli zaman geçirmeyi ve özellikle bu yaşlarında onların bu zamanlarını da ıskalamamayı kutsallaştırmış da bir babayım. Biliyorum; iki tatilimde de yağmura denk geldi İstanbul. Ama bütün İstanbul, çalışkanlığımı da iyi niyetimi de çok iyi biliyor. Ayrıca; evine, eşine, çocuklarına, ailesine zaman ayırmayan bir baba da asla olmayacağımı belirtiyorum. Kaldı ki benim aile fertlerim, çoluk çocuğum, siyaset ortamında hiç gezmediği için, ben onlara siyaset ortamında vakit ayıramıyorum. Ben, onları ancak evimde ve işte birbirimize ayırdığımız yıl içindeki bir haftada vakit ayırabiliyorum. Onların siyasi ortamlarda vakit geçirmesi ve benimle bir arada olmaları bizim aile prensiplerimize ve aile disiplinimize aykırı. Bunun da altını çizmek isterim. Bunun bilinmesini istiyorum.

İmamoğlu, değerlendirmelerinin ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Kaynak:İTHA

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.