Siyonist Finosu TRUMP Kudüsü İsrail’e verdim dedi...

Güncel

ABD ve İsrail’de seçim var. Siyonist uşağı Trump sanki babasının malını veriyormuş gibi seçim şowu yaparak alkışlar eşliğinde ben siyonistler için çok şey yaptım. Son olarak da Kudüs’ün tamamını size vererek 100 yılın en büyük işini yaptım diyor.

Filistinliler’ e de sizde dediklerimizi yaparsanız artık aç ölmezsiniz diyor…

Müslümanlar olarak ilk kıblemiz olan Kudüs’ün Siyonizm’in kirli ayakları altında inim inim inlememesi için ne halkına Zulmeden Suud’lu krallardan ne de halkın desteği ile iktidara gelen Muhammed Mursi’ye karı darbe yapan A.Fettah El Sisi’den medet umulur mu ?

Zeytinburnu Times Haber Merkezi / Hüseyin Çetiner

Müslüman haklar ilk kıbleleri olan Küdüs’e sahip çıkarak Siyonistleri def etmeleri gerekir.


Hakları ile barışık olmayan ve onları sürekli ABD ve İsrail’in askeri gücü ile baskı altında tutan kukla Arap Liderlerinin Kudüs için yapacakları hiçbir şey olamaz.

Hatta ellerinden gelse efendilerini daha da memnun etek için Medine ve Mekke’yi de Siyonistlere açacaklar.


İnançlı Müslümanlar ben yoksam kimse yoktur diyerek ölümü göze alıp başlarına bir Selahaddin –i Eyubi bulup Kudüs’te adaleti sağlamalarının zamanı geldi geçti bile.

 

Aksi halde satılmış bir çok İslam Ülkesinin idarecilerinden medet beklemek boşuna zaman kaydıdır. Çünkü Siyonistler yüz yıl önce bugünlere planlayarak İslam ülkelerini paramparça ettiler.

Önce Irak Sonra Suriye 15 Temmuz’da da Türkiye’de bir iç savaş çıkarmak için ciddi bir çaba sarf ettiler.

 

Halkımızın feraseti ile bu bela defedildi. Fakat Siyonistlerin Arz-ı Mevud’a ulaşma hayalleri aynen devam ediyor. Bunun içinde İran ve Türkiye’yi de karıştırmak adına canla başla çalışıyorlar. Türk ve İran halkı Siyonistlerin oyunlarına gelmemek için çok dikkatli olmalıdır.

 

Yahudiler ve Siyonistler sadece güçten anlar

Siyonistlerin ve Yahudilerin sadece güç ve kuvetten korktuklarına dair tarihte bir olay yaşanmıştır.

İşte Yaşanmış bir olayı anlatarak Yahudilerin sadece güçten anladıklarına Kur’an’da geçen bir anı aktarmak isteriz.

Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-, kavmini Kenan diyârına götürmek için yola çıkmıştı. “Arz-ı Mev’ûd” denilen yere yerleşeceklerdi. Mûsâ -aleyhisselâm-, her koldan bir temsilci seçti.

 Yûşâ bin Nûn ve Kâlib bin Yuhne’nin reisliğinde oradaki kavmi keşfe gönderdi. Gidenler, Amâlika kavmini çok güçlü buldular. Fakat bunu, herhangi bir korkuya sebebiyet vermemesi ve hâlet-i rûhiyelerinin bozulmaması için kavimlerine anlatmamak üzere anlaştılar.

 Zâten Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm- da, onlara böyle yapmalarını tembihlemişti. Ancak Yûşâ bin Nûn ve Kâlib bin Yuhne’nin dışındakiler, durumu kavimlerine anlattılar. İsrâîloğulları da harbetmekten kaçındı:

(Mûsâ şöyle dedi:)

«–Ey kavmim! Allâh’ın size (vatan olarak) yazdığı mukaddes toprağa girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa hüsrâna uğramış kimseler olarak dönersiniz!»

Onlar:

«–Yâ Mûsâ! Orada zorba bir toplum var! Onlar oradan çıkmadıkça, biz oraya aslâ girmeyeceğiz. Eğer oradan çıkarlarsa, biz de hemen gireriz.» diye cevap verdiler.” (el-Mâide, 21-22)

“Korkanların içinden Allâh’ın kendilerine lutufta bulunduğu iki kişi şöyle dedi:

«–Onların üzerine kapıdan girin; oraya bir girdiniz mi, artık zaferi kesinlikle kazanmış olursunuz. Eğer mü’minler iseniz, ancak Allâh’a güvenin.»” (el-Mâide, 23)

SEN VE RABBİN GİDİN SAVAŞIN!

(Nankör İsrâîl kavmi ise):

«–Ey Mûsâ! Onlar orada bulundukları müddetçe, biz oraya aslâ girmeyiz; şu durumda Sen ve Rabbin, gidin savaşın! Biz burada oturacağız!» dediler.” (el-Mâide, 24)

Çünkü Firavun’un zulmünden kurtulduktan sonra o kötü günleri unutan İsrâîloğulları, dünyâ nîmetlerine kavuşmuş ve rahata alışmışlardı. Dünyevî istek ve arzularını artırmışlar, Hazret-i Mûsâ’dan kudret helvâsı ve bıldırcın eti istemişlerdi. Bu nîmetler, kendilerine her gün bahşedildi. Bunlara ilâveten Mûsâ -aleyhisselâm- asâsı ile taşa vurmuş oradan da oniki pınar fışkırmıştı.

Cenâb-ı Hak buyurur:

“Ve sizi bulutla gölgeledik; size kudret helvası ve bıldırcın gönderdik: «Verdiğimiz güzel nîmetlerden yeyiniz!» (dedik). Hakîkatte onlar, Biz’e değil, sâdece kendilerine nankörlük ediyorlardı.” (el-Bakara, 57)

“Mûsâ (çölde) kavmi için su istemişti de Biz O’na:

«–Değneğinle taşa vur!» demiştik. Derhal (taştan) oniki pınar fışkırdı. Her bölük içiceği kaynağı bildi. (Onlara):

«Allâh’ın rızkından yeyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin!» dedik.” (el-Bakara, 60)

“Biz İsrâîloğulları’nı oymaklar hâlinde oniki kabîleye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Mûsâ’ya: «–Asânı taşa vur!» diye vahyettik. Derhal ondan oniki pınar fışkırdı. Her kabîle içeceği yeri belledi. Sonra üzerlerine bulutla gölge yaptık; onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik. (Onlara dedik ki):

«Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin!» Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) Biz’e değil, kendilerine zulmediyorlardı.” (el-A’râf, 160)

“Ey İsrâîloğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık! Tûr’un sağ tarafına (gelmeniz için) size vâde tanıdık ve size kudret helvası ile bıldırcın eti lutfettik.

Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyiniz; bu hususta taşkınlık ve nankörlük de etmeyiniz; sonra sizi gazabım çarpar! Her kimi gazabım çarparsa, hakîkaten o, yıkılıp gitmiştir.

Şu da muhakkak ki Ben, tevbe eden, inanan ve sâlih amel işleyen, sonra doğru yoldan giden kimseyi bağışlarım.” (Tâhâ, 80-82)

İsrâîloğulları ise, isteği bitmeyen, şükürsüz ve sabırsız bir kavim oldukları için yine peygamberlerine yük olmakta devâm edip nankörlük ediyorlardı. Nitekim aşağıdaki âyet-i kerîme, bu kavmin nankörlüğünü açık bir şekilde sergiler:

“Hani siz (verilen nîmetlere karşılık):

«–Ey Mûsâ! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için Rabbine duâ et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın!» dediniz.

Mûsâ ise:

«–Daha hayırlı olanı daha değersiz bir şey ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O hâlde şehre inin! Zîrâ istedikleriniz sizin için orada var!» dedi.

İşte (bu hâdiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allâh’ın gazabına uğradılar. Bu musîbetler (onların başına), Allâh’ın âyetlerini inkâra devâm etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sâdece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir.” (el-Bakara, 61)

(Nihâyet) Mûsâ:

«–Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına hâkim olamıyorum; bizimle, bu yoldan çıkmış toplumun arasını ayır!» dedi.

Allâh:

«–Öyleyse orası (Arz-ı Mukaddes) onlara kırk yıl yasaklanmıştır; (bu müddet içinde) yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Artık Sen, fâsık toplum için üzülme!» dedi.” (el-Mâide, 25-26)

“And olsun ki Allâh, İsrâîloğulları’ndan söz almıştı. (Kefil olarak) içlerinden oniki de temsilci göndermiştik. Allâh onlara şöyle demişti:

«–Ben sizinle berâberim. Eğer namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, peygamberlerime inanır, onları desteklerseniz ve Allâh’a güzel borç verirseniz (ihtiyâcı olanlara Allâh rızâsı için fâizsiz borç verirseniz), and olsun ki sizin günâhlarınızı örterim ve sizi, zemîninden ırmaklar akan cennetlere koyarım. Bundan sonra kim inkâr yolunu tutarsa, doğru yoldan sapmış olur.»” (el-Mâide, 12)

Fakat Benî İsrâîl kavmi, Allâh’ın kendilerine bahşettiği nîmetlere nankörlük ediyor ve ülü’l-azm peygamberlerin üçüncüsü olan Hazret-i Mûsâ’ya tavır koymaya devâm ediyorlardı. Hattâ peygamberlerine:

“–Sen Rabbinle beraber savaşa git; harbet ve kazan! Ondan sonra biz de Sen’in ardından geliriz!” diyecek kadar küstahlaşmışlardı.

Bu sebeple Cenâb-ı Hak, onları kırk sene boyunca sıkıcı ve dar bir yer olan Tih Sahrası’nda kalmaya mahkûm etti.

Bu mekândan ne zaman çıkmaya çalışsalar, dönüp dolaşıp yine aynı dâirenin içine giriyorlardı. Tâ ki, yeni bir nesil yetişti...

Nihâyet, bu îmânlı ve zinde nesil ile, oradaki zorba kavme gâlip gelinip Arz-ı Mev’ûd’a girildi. Artık Şeria Nehri’nin doğu kıyısındaki yerler ele geçirilmiş ve Arz-ı Mev’ûd’a yerleşilmişti. Böylece Mûsâ -aleyhisselâm-’ın va’di yerine geldi.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-2, Erkam Yayınları

Kaynak: İstanbul Times Haber Ajansı (İTHA)

 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.